Anadolu insanının karşılaştığı zorlukları ve çektiği sıkıntıları eserlerinde işleyen usta şair ve yazar, dört kuşak şair bir ailede doğdu.
Karakoç, Fadime Hanım ile Ümmet Efendi’nin oğlu olarak 7 Nisan 1932’de Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesine bağlı Ekinözü köyünde dünyaya geldi.
Şiir ve okuma tutkusu henüz çocukken başlayan Karakoç, yaptığı bir söyleşide şunları kaydetmişti:
“Rahmetli babam çok okuyan bir insandı. Daha ben okula başlamadan okuma zevkini o aşılamıştı bana. İbn-i Sina’yı, İmam-ı Azam’ı, Sokrat’ı, Eflatun’u, Yunus Emre’yi, Fuzuli’yi ve diğerlerini 10 yaşındayken biliyordum. Geceleri babam ailecek hepimize kıymetli kitaplar okurdu. İlkokuldayken babamın okuduğu eski yazıyla yazılan kitapları okuyamadığıma üzülüyordum. Babam da bunu öğrenince bize eski yazıyı öğretti. Hem ilkokula gittim hem de 40 gün içinde Kur’an-ı Kerim’i hatmettim.
Babamın eski yazıyla basılmış, yazılmış kitaplarını okumam beni rahatlattı. Gün geldi ne bulursam okumaya başladım. Çok okuma bende hastalık halini aldı. Ay ışığında pencere önünde çok kitap bitirdim. Şimdi de inancıma yakın, güvenilir kişilerce yazılmış kitapları daha çok okuyorum. Sevmediğim yazarları da okurum. Bıktırıcı, ukalalık kokan, aynayı tersinden tutan yazıları okurken yırtar atarım. Eserde dil, ilim, samimiyet ararım.”
Karakoç, bir süre köyde marangozluk ve çiftçilik yaptıktan sonra Elbistan Belediyesinde 1958’de muhasebeci olarak çalışmaya başladı ve 1981’de emekli olana kadar bu görevini sürdürdü.
Abdurrahim Karakoç, 1964’te Pakize Hanım ile evlendi. “Aşkımı ve davamı eser yaptım. Şiirlerim de çocuklarım da eserim.” ifadelerini kullanan usta şairin ilk çocuğu Mihriban 1967’de doğdu, Türk İslam 1969’da, Enderhan ise 1971’de dünyaya geldi.
İlk şiirleri iki kitap olacak hacimdeyken beğenmeyip yaktığı söylenen Karakoç’un eserleri ilk olarak Elbistan’da çıkan Engizek gazetesinde yayımlandı.
“Şiire nasıl başladınız?” sorusuna “Besmeleyle” cevabını veren Karakoç, 1958’de yazmaya başladığı, birbirinin devamı 22 şiirden oluşan “Hasan’a Mektuplar” isimli eserini 1964’te yayımladı.
“Mihriban” eseriyle toplumun her kesimi tarafından tanındı
Karakoç, emekliliğinin ardından yerleştiği Ankara’da Yeni Ufuk gazetesinde köşe yazarlığına başladı. Daha sonra Yeni Düşünce ve Vakit gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı.
Abdurrahim Karakoç, siyasete atılıp Milliyetçi Hareket Partisine üye oldu, daha sonra Büyük Birlik Partisinin (BBP) aktif üyesi oldu. Aradığı gençlik lideri olarak tanımladığı BBP Genel başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’na daima destek olan Karakoç, partinin gazetesinde de yazılar kaleme aldı. Karakoç, sonraki süreçte tamamen siyasetten koptu. Yazar, “Siyaseti neden bıraktın?” diye soranlara, “Allah rızası için girmiştim, Allah rızası için ayrıldım.” cevabını vermişti.
“Mihriban” eseriyle toplumun her kesimi tarafından tanınan şair, “Saati Yok Eremi Yok (Ben Hep Seni Düşünürüm)”, “Anadolu Sevgisi”, “Zikrullah”, “Hak Yol İslam Yazacağız”, “Bayramlar Bayram Ola”, “İsyanlı Sükut” ve “Tut Ellerimden” adlı eserlerin yanı sıra 5 şiirden oluşan “Hasan’dan Gelen Mektup”, 8 şiirden oluşan “Haberler Bülteni”, 7 şiirden oluşan “Vatandaş Türküsü” ve 5 şiirden oluşan “Masal” adlı eserlere imza attı.
Abdurrahim Karakoç’un eserleri Fedai, Devlet, Töre ve Bizim Ocak dergileri ile kendisinin çıkardığı Yeni Ufuk gazetesinin yanı sıra Yeni Düşünce, Yeni Hafta ve Gündüz gazetelerinde okuyucuyla buluştu.
Başarılı edebiyatçı, “Çobandan Mektuplar” ve “Düşünce Yazıları” gibi düz yazıların yanı sıra “Hasan’a Mektuplar”, “El Kulakta”, “Vur Emri”, “Kan Yazısı”, “Dosta Doğru”, “Suları Islatamadım”, “Beşinci Mevsim”, “Akıl Karaya Vurdu”, “Yasaklı Rüyalar”, “Gökçekimi”, “Gerdanlık”, “Parmak İzi” adlı kitaplara da imza attı.
Doğuş Edebiyat 1983’te, Genç Kardelen 1998’de, Kardeş Kalemler dergisi ise 2012’de Karakoç için özel sayı yayımladı.
Anadolu insanının karşılaştığı zorlukları ve çektiği sıkıntıları işledi
Şiirlerinden dolayı hakkında çeşitli davalar açılan Karakoç, kendisine isnat edilen bütün suçlamalardan aklandı. Şiirlerinde ilahi ve beşeri aşk, tabiat, gurbet, toplumsal yozlaşma, Türklük, İslam ve ölüm konularına değinen Karakoç, yaptığı bir açıklamada şiiri, bir gayeye varmak için araç olarak gördüğünü ifade etmişti.
Temiz Türkçe ve hece vezniyle aşk, ayrılık, özlem, tabiat ve gurbet konulu şiirler yazan Karakoç, şiirindeki ahengi aliterasyon (aynı sesin veya hecenin tekrarlanması) ve asonanslarla (aynı ünlü seslerin tekrarı) sağladı.
Usta şairin 100’e yakın şiiri bestelenerek İbrahim Tatlıses, Selda Bağcan, Musa Eroğlu, Esat Kabaklı, Cem Adrian, Mahsun Kırmızıgül, Hasan Sağındık ve Haluk Levent’in de aralarında olduğu ünlü isimler tarafından seslendirildi.
“Lambada titreyen alevin üşüdüğünü yazan, kar sesini de bulur”
Mihriban eserini 1960’ta yazdığını söyleyen Karakoç, bir açıklamasında şunları anlatmıştı:
“Bazıları ‘Gerçek mi?’ diyor. Gerçek, diyorum ama adı Mihriban değil. O gençliğimde yaşanmış bir aşktı. Ama şimdi adını deşifre etmem, ayıp olur. Benim takmış olduğum sembol bir isimdir Mihriban. Masa başında yazılmış, hayali bir aşk, bu tadı ve lezzeti vermez. Yaşayacaksın ki yazacaksın. O zamanlar elektrik yoktu. Lamba ışığı altında yazıyordum. Şiire başladığımda lambadaki alev titremeye başladı. ‘Lambadaki alev üşüyor’ çıktı…
Bazen aklıma düşüyor. Ben unutursun diyorum ama insan hiçbir zaman unutamıyor… O bir mektup üzerine yazılmıştır. Benim gönderdiğim bir mektuptan dolayı bir cevap aldım. ‘Unutmak kolay mı?’ mektubun başlığı…”
Karakoç, bir röportajında ise şiiri nasıl yazdığı ile ilgili olarak, “Şiirde ilham vardır. Şiir ilhamsız olmaz. Cenab-ı Allah bir ilham veriyor. O ilham bana yazmayı emrediyor. Bakın yağmur yağarken bulutların geldiği gibi, Allah bulutsuz yağdıramaz mı yağmuru? Ama bir vesile ihdas etmiş. İnsana da bazı şeylere görerek, duyarak ihsas ettirdiği için yazdırıyor.” ifadelerini kullanmıştı.
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde 7 Haziran 2012’de vefat eden Karakoç, Bağlum Mezarlığı’nda Şeyh Abdülhakim Arvasi Türbesi’nin yanına defnedildi.