Türkiye’nin ilk astronotu Alper Gezeravcı, gençlere seslenerek, “Ülkemizin ve devletimizin güçlü iradesiyle yürümek istediğiniz her yol sizler için açıktır. Ben uzaya giden ilk Türk astronot olmaktan büyük bir onur duyuyorum.” dedi.
Türkiye’nin ilk insanlı uzay yolculuğunun da gerçekleştiği sefer kapsamında Uluslararası Uzay İstasyonu’na (ISS) giden astronotlar Alper Gezeravcı, Michael Lopez-Alegria, Walter Villadei ve Marcus Wandt’dan oluşan Axiom Mission 3 (Ax-3) ekibi, Orta Doğu Teknik Üniversitesindeki (ODTÜ) “Ax-3 Uzay Misyonu Mürettebatı Karşılama Töreni kapsamında düzenlenen panele katılarak, gençlerin sorularını yanıtladı.
Gezeravcı, burada yaptığı konuşmada, çocukluk yıllarından itibaren pilot olmayı istediği halde astronot olmayı hiç hayal etmediğini söyledi.
Uzay ve insanlı uzay görevlerini bugüne kadar hep başka ülkelere ve başka milletlerin çocuklarına ait olan bir rüya olarak gördüğünü vurgulayan Gezeravcı, şöyle devam etti:
“Ülkemizin 100’üncü yıl dönümünde merkezinde sizlerin olduğu bu tarihi görevi gerçekleştirme fırsatı bulmaktan son derece mutluyum. Artık sizlerin hayallerini engelleyecek ve gelecekte yürümeyi planladığınız yollarda başarmak istediğiniz hedeflerden sizi alıkoyabilecek hiçbir suni engel ve limit yoktur. Ülkemizin ve devletimizin güçlü iradesiyle yürümek istediğiniz her türlü yol sizler için açıktır. Ben uzaya giden ilk astronot Türk olmaktan büyük bir onur duyuyorum. Sizler de ülkemizin geleceği ve umudusunuz. Halihazırda planladığımız tüm projelerinde ortaksınız, olacaksınız. Bu aslında bakarsanız bir varış noktası değil, bu yolculuğun başlangıcıdır. Önümüzdeki nesiller bu uzun sürecek yolculuğun adımlarını atacak ve başarıya kavuşturacak olan kişilerdir.”
Gezeravcı, gençlere mutlaka yabancı dil öğrenmeleri ve kendilerine hitap eden bir kariyer planı çizmeleri tavsiyelerinde bulundu.
Hangi alanı seçerlerse seçsinler entellektüel birikimin önemine dikkati çeken Gezeravcı, “Hiç beklemediğiniz bir anda önünüze hayat bir fırsat çıkarıyor. O güne kadar küfenizin içinde neyi biriktirebilmişseniz, onu ortaya koyuyorsunuz. Önünüzde 3-5 yıl daha hazırlanmak için imkan bulma fırsatınız olmayacak. Lütfen bulabildiğiniz her türlü aktüel dergiden, kitaptan, açık kaynaktan kendinizi entelektüel olarak geliştirmeye devam edin. Eğer gökyüzünde çelik kanatlarınızla sınırları zorlamak ve manevra kabiliyetinin en doruk noktasına erişmek istiyorsanız, askeri havacılık adına Hava Harp Okulunu sizlere önerebilirim.” değerlendirmesinde bulundu.
“Deneylerin hepsi orijinaldi”
Gezeravcı, astronot misyonuna seçilme sürecinde geçtikleri testlere ilişkin de bilgi vererek, TÜBİTAK UZAY, Türkiye Uzay Ajansı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve Axiom Space firmasının bu alanda fazlasıyla tecrübeli yetkililerinin dahil olduğu çok sayıda mülakat sürecinin neticesinde bireysel bazda herkesin aldığı puanların değerlendirildiğini ve sürecin tamamlandığını, ardından ABD’de eğitimlerin başladığını anlattı.
Türk Astronot ve Bilim Misyonu ile kendi insanını uzaya gönderen ve orada bilimsel deneyler gerçekleştirebilen dünyanın 22’nci ülkesi olduklarını vurgulayan Gezeravcı, şunları kaydetti:
“Bizden önceki 21 ülkenin yaptığının aynısını yapıp yine de bir şeyler öğrenebilirdik. Bunda hiçbir sıkıntı, hiçbir beis yoktu. Ancak bugün bu salonda aramızda bulunan değerli hocalarımın, değerli bilim insanlarının ortaya koyduğu parlak fikirlerle ve çalışmalarla alanında özgün deneyleri ilk defa adım attığımız uzay ortamında gerçekleştirme imkanımız oldu. Bize orada alanında özgün çalışmalara imza atma fırsatı verdikleri, bu ülkenin parlak zekasını oraya taşıma fırsatı verdikleri için kendilerine minnettarım. Deneylerin hepsi orijinaldi, heyecan yaratıyordu. Orada her gün farklı bir deneyin başına geçtiğimde, o deneyin burada yıllarca emeğini veren ve merakla aşağıda bekleyen hocamızın, benimle birlikte o deneyin başında orada olduğunu, onun heyecanını hissederek o süreçleri orada yürütüyordum.”
Astronotlar heyecanlarını paylaştı
Villadei de aldıkları eğitimler sayesinde uzayda karşılarına çıkabileceklere dair fikir edindiklerini, üç boyutlu düşünebildiklerini ve yanlarında tecrübeli mürettebat ve yeryüzünde kendilerini destekleyen bir ekip olduğu için de sıkıntı yaşamadıklarını anlattı.
Normal misyonların yaklaşık 6 ay sürdüğünü belirten Villadei, şu değerlendirmede bulundu:
“İki kozmonotumuz 1 yıl uzayda kaldı. Mars’a gitmek isterseniz mesela birkaç yıl kalmayı göze almanız gerekiyor. Dolayısıyla ISS’de bazı inisiyatifler başlatıldı. Bu çalışmalarda özellikle çok uzun süreler uzayda kalan insanları nasıl destekleyebiliriz gibi çalışmalar yapılıyor. Benim görevim burada kolaylaştırıcılıktı. Bu misyona katılan ülkelerin ve astronotların deneylerini kolaylaştırıcı rolünü üstlendim. İtalyan Uzay Ajansının gerçekleştirdiği 3 alanda testler vardı. Biri Hava Kuvvetlerinin desteklediği bir projeydi. Ayrıca uçuş tulumunu denemek istedik. Bu tulum çok daha iyi bir konfor sağlıyor astronotlara. Aynı zamanda tüm vücut verilerinin durumlarının değerlendirmesini ileten bir tulum olacaktı. Ben de bunu deneyimleme fırsatı bulduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum. Herkese, doğrudan veri tabanımızla bağlantı kurmak suretiyle uyarı sistemlerini de devreye aldık. Böylece bu tulumlarla birlikte neler oluyor, ISS’ye yaklaşırken verilerde nasıl bir değişiklik yakalanıyor, hepsini aktarmaya çalıştık. Bu verileri toplayarak da daha sonrasında Alzheimer ve Parkinson hastalıklarında kullanılabilecek bir uyarı sistemi aslında hedefliyoruz.”
Allegria da NASA’da aldığı eğitimlerin ardından uzay misyonlarında görev üstlenmeye başladığını belirterek, bunun pek çok rüyanın gerçeğe dönüşmesini sağlayacak bir adım olduğunu ifade etti.
Öğrencilerin sorduğu “Uzaydan dünya nasıl görünüyor?” sorusuna ise Allegria, “400 kilometre öteden dünyayı görmek hayatı değiştiren bir tecrübeydi. Neredeyse bir rüya gibi muazzam güzellikteydi.” yanıtını verdi.
Wandt ise Türkiye’de bu tutkuyu ve heyecanı öğrencilerle paylaşmaktan büyük memnuniyet duyduğunu belirtti.
Uzayda ilk birkaç gün adaptasyon konusunda zorluk yaşanabildiğini belirten Wandt, “Mesela bir şeyleri yer çekimi olmadığı için masaya koyamıyorsunuz. Dolayısıyla ellerinizi, bacaklarınızı o hava boşluğunda süzülerek gidebilecek gibi kullanabiliyor olmanız lazım. Elbette ilk günlerde bunlara adapte olmak birazcık zor olabiliyor.” dedi.